12 Ağustos 2011 Cuma

Nerede benim güneş gözlüklerim?

Fargo kamyonetlerden alsam bir tane kendime,
bütün kötülüğü içine tıksam...
O zaman çıkabilir miyim güneşe?
Sahi güneşin rengi neydi?
İki düşman birbirine,
ben ve aydınlık,
gece ve gündüz,
ben ve gece.
En çok geceleri sevdim ben,
bir tek karanlıkta dürüst oldunuz,
iyinizi, kötünüzü karanlıkta seçebildim.
Ne zarar gördüysem karanlıkta,
ne yarar gördüysem karanlıkta.
Hayatıma bir gece kavuştum.
Kaybederken yine gece.
Ben, sen ve o,
yüzlerinizi karanlıkta çok net seçebilmiştim,
hemde hiç olmadığı kadar.
Bu yüzden perdelerim çok kalınlar şimdi,
herşeyi ve herkesi olduğu için görebilmek için.
Ve ben bunları yazarken,
görebiliyorum seni.

Sahi güneşin rengi neydi?
İlkokulda çizmeliydim güneşi.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Seti Marsel Aldı, Ben Bakkala Gidiyorum

Marsel İlhan tenis ayakkabılarımı çalmasa belki şu an bir Mansur Bahrami’ydim. O olmadı Marsel İlhan'dım.
Olmadı.
Oldurmadı.
Bahrami'den Marsel'e geçmekte çok tırtmış hakikatten,
Traktörden inip eşeğe binmek gibi.

Kilobyte ve Gigabyte Arasındaki Farkı Bilirim

Bu aralar uzun sürdürebildiğim şeyler, uyumak ve şişeden içmek oldu iyicene.
Hayatımı paylaşıyorlar kilobyte kilobyte. Baya yavaş, acılı.
Parçalıyorlar.
Halen bir kulaklığım yok ama. Belki bir kulaklığım olsaydı müzik açar, haykırışlarımı
dinlemek zorunda kalmazdım.
Daha onbeşmilyon gigabyte kaldı.
Uzun iş.

Paranoyak Andromanyak

Cama düşen her ağaç gölgesini sen zannediyorsam,
Her rüzgar sesinde seni duyuyorsam,
Kapıcı kapıyı her çaldığında sen diye açıyorsam,
Ben harbi paranoyak olmuşum.
İyi değil bu evlat.
Kapıcıya öpücük kondurdum.
Nereye kadar böyle…
Olaylar, olaylar Maazallah.
Tehlikenin farkında mıyım?
Evet…

Biyolojik Bir Yalnızlık

Bedenin tur bindirirken ruhuna fark ediyorsun tek kişilik hayatını. Soluğunun kesilmesi sigaranın dumanı değilse bile camı açınca fark ediyorsun evrenin büyüklüğünü, belki bir kaç yıldız ve şanslıysan Ay. Soğuğu yemenle birlikte kapattığın cam sana yine unutturacak olsa da hacmini uzun solukluklu olmayacak bir daha ki duman krizine kadar. Ve sen bunların hepsine Ray-Ban’den aldığın at gözlüğüyle birlikte anlamları tersinden yüklerken hissedeceksin o yaşadığın en son duyguyu. İlk defa çikolatayla tanışmak ya da emekli kuyruğunda sabahtan beri bekleyip de sıranın sana gelmiş olması mutluluğunu. Ama dedim ya; gözlüğünle vereceğin tek anlam yine “ Kül tablasını boşaltınca iyi oldu.” dan ileri götüremeyeceksin kan ağlasan da, ağlamasan da.
O kadar yalnızsın işte.
Ama senin için iyi tarafı yok değil. Bunları düşünürken her seferinde sırt ağrını unutuyorsun.
Ama nedenin bu değil…

4 Ağustos 2011 Perşembe

Monoton Hipopotam

Çok stratejik günler yaşamıyorum. Bazen ava çıkıyorum, aklımda hipopotam vuruyorum. Uyanınca terlik, pijama kombinasyonu götürüyor baya. Fimler, filler, patlamış mısırlar, patlamış mısır taklidi yapan mısırlar.
Olaylar, olaylar.

Kahvaltıyı Akşam Yemeği Akşam Yemeğini Kahvaltı Zanneden Adam

Kahvaltılar akşam yemeğim, akşam yemeklerim kahvaltımdır. Sabah kahvaltısında mücver ve enginar. Sanırım yaptığım fazlasıyla değişik ama en güzel kahvaltıydı.
Teşekkürler bebeğim, akşam yemeğinde omleti unutma.