1 Kasım 2013 Cuma

Magical Red Potion



Hiç sevemedim şarabı, sadece sen seviyorsun diye katlanıyordum vişneli acına.
Gitmemeli dudaklarımdan dudaklarının tadı şarabın diye düşünecekken uyanıyorum, uykumdan, rüyamdan, hayalimden.

Hayal belki bilinçaltındaki bir anı,
Ama gerçeklerim bundan çok daha acı.

Asosyal devrimimin lideriyim.
Savaşım sadece kendime.
Kazananı olmayacak mücadelemde,
vaktimi geçirmeme yarayan güzel bir meşgale.
Tek sosyal aktivitemin sabahları simit almak olduğu bu günlerde.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Falanlar ve filanlar.


Masanın ayağı kırık, duvar saatinin pili yok, sen beğenmiyorsun, vişne suyu bitmiş. Hangisinin daha acı olduğunu düşünürken 2. bardağı devirince anlıyorum, vişne suyunun eksikliğinin acıtmadığını.  Kendim beğenmezken zaten senin beğenmemenin sıradan çamaşır suyundan hallice yıpratıcılığı beni kararsız kılıyor.  Kararsız kalıyorum ama çok fazla kaldığım için sevemiyorum, belki biraz daha az olsa sevebilirdim. Sonuçta çoğu zaman İngiliz yapımı romantik komedi filmleri gibi mutlu sonla bitmiyor, bitmez. Düşünmemeye çalışmayı düşünüyorum, biraz W.A izliyorum, kısaltma yapıyorum, sigarayı değiştiriyorum ama fark etmiyor.  Beğenemiyorum.

"Bana şiir yazma" nın kesinliğine o zaten sana değil, yaşamın keşfedilmemiş güzelliklerine gibi kontrolden çıkmış cevaplar vermek istiyorum, olmuyor. Susuyorum, gerçekten susuyorum, sağanağın ortasında kalsam susuzluğum geçicek gibi değil.  Ağzım kuruyor, kuruyor yapraklar, dökülüyorlar sürekli. Sürekli yaşadığım "ya beğenmezsen" korkusu neon tabelalarla gökten inip karşımda duruyor, değişiyor, beğenmedi oluyor.  Sürekli kesilen elektrik inadına kesilmiyor. O kadar parlak ki gözüm başka bir şey göremiyor. Beğenmediğini net olarak ifade ediyor.  Anlama çabasına girmiyorum,ben  beğenmemiştim zatenle kestirip atma çabam fotoğraflarını yırtıp atamamam gibi çaresiz kalıyor.

Kağıt ve kalemi aynı ortamda bulundurmamaya çalışıyorum. Kalem tek kalınca en fazla yemek tarifi yazmaya yarar oluyor eski bi ajandanın herhangi bir sayfasına. Kağıttan ise çok güzel gemiler yapıp filomu oluşturuyorum sana savaş açmak üzere yine kaybedeceğimi bile bile. Ama kesinlikle ikisini yan yana getiremiyorum korkumdan, ya yine yazarsam da yine yazma dersin diye. Beğenmezsin diye.

iguanalar çok yalnız.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

albahaca


uykum var, sürekli kahve içiyorum, önümde kitap açık ama okuyasım yok, marc aryan çalıyor bir de. ama benim uykum var, bir kahve daha. yüzükler beş lira, pekala yaşam niye bu kadar ucuz, mutlu olmak niye bu kadar pahalı demek istiyorum, ama sadece "-abla onlar beş lira demekle yetiniyorum". bu arada halen kahve içiyorum. yalan niye bu kadar ucuz. "-beş lira efendim o kolyeler,sarısı kalmadı". kahvem nerede, kahretsin o dökülen kahve benim mi?.

sevgilimden ayrıldım, uykum var ve ben sürekli kahve içiyorum. kahveleri getiren çocuk bana küfrediyor olmalı. her ne kadar yüzüklerin efendisi olmasam da, kendime bilekliklerin lordu lakabını taktım. "-onlar da 5 lira, renkleri çok, 4 olur en son". bu sefer sütlü kahve söyleyip kendimi şımartsam mı acaba lordum? belki.

her aksam nevizade'ye çıkasım isteğim var ama benim hep uykum olur. ve kahvelerim. bir kağıt ve kalem de var. kağıt uyuyor, bu yaşa gelsemde kalemi halen gazetelerin bulmaca eklerindeki ünlülere bıyık çizmek için kullandığımı biliyorum. bir gün deşifre olursam ajda pekkan en çok sinirlenen ve ilk darbeyi vuran olur sanırım. sütlü kahve güzel değil bu arada. "- hayır! cımbız satmıyoruz". en azından güzel bi müzik listem var, kitabım da vardı ama üzerine kahve döküldü, kurumayı bekliyor. güneş bol, yüzükte bol.

müşteri paris'e gidin diyor! "cebimde sadece sigaraya yeticek kadar param var, dolmuş parası bile 20 kuruş eksik, ne paris'i?" diyemiyorum. dükkanda zizi jeanmaire çalmıycam artık, moralimi bozuyorlar. "-hal halları paket yapayım mı?. ne kadar çok taş var parlayan. yemin ettiler sanırım her takıya taş koyup dünyayı ele geçireceğiz diye. dünya git gide taşlaşıyor, kalpler bile. kitap kurumuş olabilir mi ki?

sıkıldım, sevgilimden ayrıldım, uykum var ve ben sürekli kahve içiyorum. 7386 tane yüzük var, biraz sonra hızları sayıcam. günde 17 saat çalışan birisi için sağlıksız bir başlangıç oldu güne yine. kitabımı bıraktığım yerde göremiyorum. esnaf beni sevmiyor sanırım ibrahim tatlıses çalmıyorum diye. gizli gizli küfür yiyor olabilirim. ayrıca hesaba yazdırdığım kahveler benim için büyük bir yük olacak gibi.

mutsuzum, sıkıldım, sevgilimden ayrıldım, uykum var ve ben kahvem gelince içicem. ya beğenmezsen, ya sevmezsen, ya bunlar yüzünden benden az yazı aldıysan? bunun sitemine dayanabilirdim ama dediğim gibi, ya beğenmeseydin?

4 Nisan 2012 Çarşamba

Hepimiz Gogol’un Paltosu’ndan Çıktık.

Paltonun cebinden çıkan 50 milyona sevinen bir neslin son ürünüyüm. Bugün eski eşyaları emekliye ayırıp kaldıracakken o eski paltonun cebinden çıkan ‘’ Looney Tunes ‘’ tasosuyla irkildim. Neden irkildiysem ?
Sonuçta yine çocukluğuma döndüm. Tasolar, misketler, futbolcu kartları, dünya kupası albümleri falan götürecek diye düşünürken ben yine, commodora, nintendo 64'e dalmışım.
Eski anılar bile teknoloji üzerine.
Anının etkisinden ‘’ Oo, 80ler iyidir evlat. ‘’demeyeceğim.
Tam fakir işiymiş o seneler.
Şimdi içimden söylediğim şarkı biraz sonra nostalji olacak da ,
O da bilene tabi.
Umut vermedim bak.
Dinleyin; ‘’ Dınn, dınn dını dınnn. Tım tım tım.. ‘’


********************************************


bazen arkanı dönüp gittiğin şeyler peşini bırakmaz, gölge gibi takip eder seni.
Ceketin arkasındaki söküktü benim hikayem, hep takip etti. Ama hesaba katmadığı şey benim her zaman cekete ihtiyaç duyacağımı zannetmesiydi.
Yeni yelkenler açtık biz, yaz geldi hafız napalım, tekne turları falan derken, ben ceketi geride bıraktım. Hatırlamadım, varlığını sadece asılı olduğu yere baktığımda hissetsemde, bir anlam ifade etmemekte artık.
Seni üstümden çıkartarak büyük bir yükten kurtuldum ben.

Ps:Gogol'dan alıntı yoktur, ahah.
Ps2: Zaten paltoyla alakası yok.

12 Ağustos 2011 Cuma

Nerede benim güneş gözlüklerim?

Fargo kamyonetlerden alsam bir tane kendime,
bütün kötülüğü içine tıksam...
O zaman çıkabilir miyim güneşe?
Sahi güneşin rengi neydi?
İki düşman birbirine,
ben ve aydınlık,
gece ve gündüz,
ben ve gece.
En çok geceleri sevdim ben,
bir tek karanlıkta dürüst oldunuz,
iyinizi, kötünüzü karanlıkta seçebildim.
Ne zarar gördüysem karanlıkta,
ne yarar gördüysem karanlıkta.
Hayatıma bir gece kavuştum.
Kaybederken yine gece.
Ben, sen ve o,
yüzlerinizi karanlıkta çok net seçebilmiştim,
hemde hiç olmadığı kadar.
Bu yüzden perdelerim çok kalınlar şimdi,
herşeyi ve herkesi olduğu için görebilmek için.
Ve ben bunları yazarken,
görebiliyorum seni.

Sahi güneşin rengi neydi?
İlkokulda çizmeliydim güneşi.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Seti Marsel Aldı, Ben Bakkala Gidiyorum

Marsel İlhan tenis ayakkabılarımı çalmasa belki şu an bir Mansur Bahrami’ydim. O olmadı Marsel İlhan'dım.
Olmadı.
Oldurmadı.
Bahrami'den Marsel'e geçmekte çok tırtmış hakikatten,
Traktörden inip eşeğe binmek gibi.

Kilobyte ve Gigabyte Arasındaki Farkı Bilirim

Bu aralar uzun sürdürebildiğim şeyler, uyumak ve şişeden içmek oldu iyicene.
Hayatımı paylaşıyorlar kilobyte kilobyte. Baya yavaş, acılı.
Parçalıyorlar.
Halen bir kulaklığım yok ama. Belki bir kulaklığım olsaydı müzik açar, haykırışlarımı
dinlemek zorunda kalmazdım.
Daha onbeşmilyon gigabyte kaldı.
Uzun iş.

Paranoyak Andromanyak

Cama düşen her ağaç gölgesini sen zannediyorsam,
Her rüzgar sesinde seni duyuyorsam,
Kapıcı kapıyı her çaldığında sen diye açıyorsam,
Ben harbi paranoyak olmuşum.
İyi değil bu evlat.
Kapıcıya öpücük kondurdum.
Nereye kadar böyle…
Olaylar, olaylar Maazallah.
Tehlikenin farkında mıyım?
Evet…

Biyolojik Bir Yalnızlık

Bedenin tur bindirirken ruhuna fark ediyorsun tek kişilik hayatını. Soluğunun kesilmesi sigaranın dumanı değilse bile camı açınca fark ediyorsun evrenin büyüklüğünü, belki bir kaç yıldız ve şanslıysan Ay. Soğuğu yemenle birlikte kapattığın cam sana yine unutturacak olsa da hacmini uzun solukluklu olmayacak bir daha ki duman krizine kadar. Ve sen bunların hepsine Ray-Ban’den aldığın at gözlüğüyle birlikte anlamları tersinden yüklerken hissedeceksin o yaşadığın en son duyguyu. İlk defa çikolatayla tanışmak ya da emekli kuyruğunda sabahtan beri bekleyip de sıranın sana gelmiş olması mutluluğunu. Ama dedim ya; gözlüğünle vereceğin tek anlam yine “ Kül tablasını boşaltınca iyi oldu.” dan ileri götüremeyeceksin kan ağlasan da, ağlamasan da.
O kadar yalnızsın işte.
Ama senin için iyi tarafı yok değil. Bunları düşünürken her seferinde sırt ağrını unutuyorsun.
Ama nedenin bu değil…

4 Ağustos 2011 Perşembe

Monoton Hipopotam

Çok stratejik günler yaşamıyorum. Bazen ava çıkıyorum, aklımda hipopotam vuruyorum. Uyanınca terlik, pijama kombinasyonu götürüyor baya. Fimler, filler, patlamış mısırlar, patlamış mısır taklidi yapan mısırlar.
Olaylar, olaylar.

Kahvaltıyı Akşam Yemeği Akşam Yemeğini Kahvaltı Zanneden Adam

Kahvaltılar akşam yemeğim, akşam yemeklerim kahvaltımdır. Sabah kahvaltısında mücver ve enginar. Sanırım yaptığım fazlasıyla değişik ama en güzel kahvaltıydı.
Teşekkürler bebeğim, akşam yemeğinde omleti unutma.

8 Mayıs 2011 Pazar

Komşu sevememek.

Hiç bu şekilde şeker isteyen komşum olmadı, zira karşı komşum hiç olmadı.
Yıllar önce hatırlarım bir komşum vardı, durmadan bu adamın karısı bize şeker falan verirdi, birden apar topar taşınmışlardı, daha sonra arena programında gördüm bunları meğerse organ kaçakcısıymış bunlar karı koca. Hastayken sırtımı bile dinlemişti bu lavuk.

Düzgün komşuluk ilişkisi yaşayamadım hiç, bu kaçakcılardan sonra Türkiye güzeli taşınmıştı, futbolcu Alpay taşındı. Çin’li bile taşındı, Japon’da olabilir. Ama doğru düzgün bir insan taşınamadı. O yüzden bu komşuluk ilişkilerini hiç tadamadım. Böyle biri benden şeker istese bir fincan ilk iş “nerdeydin sen bunca yıldır?” derim herhalde, demeyedebilirim. Zira şeker var mı yok mu, fincanını getirdi mi yada şeker isteme bahanesiyle bir şeyler mi ima ediyor diye düşünürken zaten o tatlı yapıcak kadar vakiti kaybeder. Dijitürk reklamında görmüştüm ben bu ilk komşuluk olayını. Kusura bakmada diji o bayan kişisi o adamın evinde sinema sistemi olsa yine gitmez, maksat kışkırtmak bence. Yada değil. Bilmiyorum ama gelicek herkes için mutfak tezgahının üstünde artık içi şeker doldurulmuş fincanlar var, sevimlilik olsun diye esmer şeker bile aldım. Fantezi şeysi gibi oldu da.

Neticede sevmiyorum sanırım ben komşu.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

19 Eylül 2009 Cumartesi

26 Temmuz 2009 Pazar

Sigaram Sigaran Sigaramız

Sahne modern bir ev görünümündedir.Ortada bir koltuk vardır.Sahnenin sağında dışarı açılan bir kapı.Sahnenin solunda ise bir mutfak.
Cem mutfakta oturmuşken Caner sinirle girer koltuğa oturarak konuşmaya başlar.
Caner- Ehh ! Yeter be ! Zaten gün içinde stresten bitiyorum tek bir mutluluğum var bir anlık,onu da elimden almaya çalışıyorlar.Bara giderim söndürün şunu beyefendi,vapura binerim söndürün şunu beyefendi,işe giderim söndürün şunu beyefendi,ne istiyor bunlar benim küçük mutluluğumdan.Yak at yak at paket bitti anasını satayım,son bir tane kalmış neyse ki. ( Sigarayı çıkarır,hayranlıkla onu izlerken ) Sen var ya sen,sen benimsin ! Şimdi evimde baş başa kaldık seninle,önce biraz romantizm yaratalım ( çakmağını yakar ) Şimdi hiç işi gevelemeden olaya girelim ( Tam sigarasını yakarken )
Cem-Söndürün onu beyefendi ! ( Cem hızla Caner’in yanına gelerek sigarasını elinden alır.)
Caner-Ne yapıyorsun oğlum sen !
Cem-Al elma dişlerine iyi gelir hem de.
Caner-Manyak mısın ver lan şunu bana ! Zaten sinirlerim tepemde ! ( Sigarayı Cem ‘ den almaya çalışır,Cem sigarayı kıracak gibi yapar.) Sakın ! Sakın Cem.O benim ! Bak öldürürüm kendimi. ( Elmayı alır kafasına tutar.)
Cem- Onunla mı öldüreceksin ?
Caner-Belki senin elindeki daha çok işime yarar.
Cem-Hayır hayır olmaz,bu dakikadan sonra bu evde sigara içmek yok !
Caner-Ulan 5 dakikadır uğraşıyorum seninle bare o arada içseydim.Hem ne saçmalıyorsun sen ?
Cem-Sigarayla savaşanlar derneğiyle anlaştım moruk,yeni çıkan yasanın genişletilmesi için bir kampanya hazırlamışlar…
Caner-Başlarım ulan kampanyasına da sigarayla savaşanlarına da,sabahtan beri kimse sigara içemiyor herkes stres içinde zaten, Vietnam sendromu oluştu bende herkes bir bunalım herkes dertli.Sigaradan daha iyi bir şey var mı bu dünya da ?
Cem-Oğlum dinlesene sen beni bir,sonra izin vereceğim içmene söz veriyorum.
Caner-Ölmedi değil mi ?
Cem- Ne ?
Caner-Sigaram tabii ki.
Cem-Yok yok elimde duruyor,kırılmadı.
Caner-Onu ancak ben öldürürüm !
Cem-Oğlum bir dinle beni ya,bu işten çok karlı çıkacağız bak.Sigarayla savaşanlar derneği yeni yürürlüğe giren yasa…
Caner-Hatırlatma bana şunu iki de bir,bu yasa yüzünden ilk cinayeti işleyen ben olacağım yoksa.
Cem-Öf tamam tamam.Her neyse genişletmek için yasayı bir kampanya başlatıyorlar.Artık evlerde de sigara içilmemesini istiyorlar.
Caner-Manyaklar mı lan bunlar ?
Cem-Ben bu evde sigara içmiyorum mesela,sen içiyorsun.Ee ne oluyor?
Caner-Hayatın anlamını bilmiyorsun oğlum sen,çocuksun daha.
Cem-Pöfür pöfür içiyorsun biz de zehirleniyoruz burada.
Caner-Ya Cem bana duyarlı ebeveyn ayakları yapma,konuya gel.
Cem-İşte ben bunlarla anlaştım moruk,bizim eve birkaç kamera yerleştirip bir ay boyunca bizi izleyecekler,özellikle de seni.Çünkü evde bir bağımlı olması lazımdı.
Caner-Tanrım ! Ne yaptın oğlum sen !
Cem- İşe gençlerden başladılar,sonra da bu görüntüleri kampanyaların da kullanacaklar.
Caner-‘’ Bir tiryakinin dramı.’’ Cani mi lan bunlar ?
Cem-Oğlum bir sakinleş asıl olaya geliyorum.
Caner-Çıldırıyorum ben sakinleş diyor bana beyefendi.Sakinleşme mi istiyorsan ver şu sigarayı !Cem-Sabret bir Caner ya vereceğim diyorum.
Caner-( Çıldırmaya başlar,sakin sakin konuşur) Bana evde bir ay sigara içmeyeceksin diyorsun,küçük bir mutluluğum var o da senin ellerin de.Benim minik beyaz kelebeğim senin avuçlarının arasında kurtulmayı bekliyor.Ver ulan şunu bana ! ( Cemi ev de kovalamaya başlar.Caner Cemi yakalar.Boğuşmaya başlarlar.Cem Caner’i bir hamleyle yere serer.)
Cem- Biz bu aikidoyu sadece ortamlarda felsefe yapmak için öğrenmedik evlat,böyle yere sererim adamı ben.( Caner hareketsiz yatmaktadır) Caner ? İyi misin oğlum ? Şişşt hadi kalk sigara vericem.Ses yok adamdan.Caner sana diyorum !.Caner kalksana oğlum ! Ödlümü bu ya ( Cebinden tek sigarayı çıkarır ağlamaklıdır.)Ne yaptım ulan ben,ev arkadaşımı öldürdüm.( Sigarayı yakar,ağlamaklı içmeye başlar) Offff Offfff !( Caner sersem bir şekilde kalkar,Cemin sigarayı içtiğini görünce kendine gelir,üstüne atlar.)
Caner-İhanet he ! Ver şunu bana cibilliyetsiz herif ! ( Sigarayı alır,içmeye ve rahatlamaya başlar.) O beni öldürür , ben onu öldürürüm,aramıza kimse giremez o kadar.( Kapı çalar,sigarayla savaşanlar derneğinden geliyorlardır.Cem toparlanır,Caner’in sigarasını söndürür,etrafı havalandırmaya çalışır daha sonra kapıyı açar.)
1.Kadın-Merhabalar biz sigarayla savaşanlar derneğinden geliyoruz.
Cem-Buyurun buyurun, sizi bağımlı arkadaşım Caner ile tanıştırayım.
Caner- Cem bana uyuşturucu kullanıyormuş muamelesi yapma, altı üstü sigara içiyorum.
2.Kadın-Sakın sakın sakın sakın.
Caner-Ne oldu ne sakını ?
1.Kadın-Altı üstü sigara demeyin.
2.Kadın-Sakın ! O sigara sizin dişlerinizi sarılaştırıp , cildinizi berbatlaştırıp , ciğerlerinizi öldürüyor.
Caner-Ee bu paketlerin üzerinde de yazıyor zaten ama onlar öyle duruyor,siz sürekli tekrarlıyorsunuz.Her paketin yanına bir sigarayla savaşanlar derneği üyesi verilmesi lazım bence bıdı bıdı konuşup insanı sigaradan bıktırır bunlar.
Cem-Oğlum ne diyorsun sen,nasıl konuşuyorsun kibar ol biraz.
1. Kadın-Hayır hayır biz gayet sevdik onu.
Caner-Sigaran var mı ?
1.Kadın- Tabii ki yok.
Caner- O zaman ben seni hiç sevmedim.
Cem-Ya Caner saçma sapan konuşma.
2.Kadın-Arkadaşınız tam aradığımız kriterlere göre bir bağımlı Cem Bey.Bu işi onaylıyor ve evinizde bir ay izlenmenizi kararlaştırıyorum.1 ay boyunca Caner Bey evde hiç sigara içmezse diğer 4 yarışmayıcıyı da eleyip …
Caner- Sizden bir aylık sigaramı alacağım.Yani 8-10 kutu ediyor herhalde.
1.Kadın-Hayır tam tamına 200 bin ytl para ve Karayiplerde bir tatil.Sigarayı bıraktıktan sonraki stresinizi tamamen üstünüzden atın diye.
Cem-Yaa oğlum ben sana bir şey tavsiye ediyorsam bir şey biliyorum da ediyorum.
Caner-Bırak şimdi onu bunu da, bana bir sigara ver acayip stres yaptım.Bare son sigaramı içiyim.
1.Kadın- Son bir sigara içmesine göz yumabiliriz herhalde.
2.Kadın-Evet hem de dramatik bir an olur.Caner-‘’ Bir tiryakinin dramı’’
2.Kadın-Evet aynen öyle.
Caner-Demiştim ben bunlar cani diye.( Kapı çalar.iki tane takım elbiseli adam girer.)
1.Adam- Canınız sigara mı çekiyor ?
2.Adam- Bir nefeste bütün efkarınızı dağıtmak mı istiyorsunuz ?
1.Adam – O halde ‘’ Herkese bir dal sigara derneği’’ tam size göre.
Cem- Ne
!1.Kadın – Yeşil ay,duman avcıları ve meyve suları adına bu da nesi böyle ?
2.Kadın-Tanrı bizi korusun.Caner-Tanrı beni sizden koruyor asıl pis caniler.O kadar dernek adı duymuşumdur bu duyduğum en güzeli ama ‘’ Herkese bir dal sigara derneği’’ Nerden çıktı bu böyle iyi ki varsınız sizi seviyorum ya.
1.Adam-Biz sigara bağımlılarını savunan,devletin çıkardığı yasanın gereksiz olduğunu savunan bir derneğiz beyefendi.Yasağın kaldırılması için uğraşıyoruz.
2.Adam-Ve başarıcağız da.Bir sigara ister misiniz ?
Caner-Ohh ne iyi olur ya yerim ben seni ilaç gibi geldiniz bana.Ver ver bir sigara hemen delireceğim zaten burada.
1.Kadın-Katiyen olmaz ! Biz buradayken kimse sigara içemez.
2.Kadın-Bu bize ve onurumuza bir saygısızlıktır.
1.Adam- Biz burada sigara içirtmeyince bizim onurumuza saygısızlık olmuyor mu peki ?
2.Kadın-İnsan sağlığını hiçe sayan , devletin yasasına karşı gelen bir grupsunuz siz.
Cem-Evet evet.
Caner-Hadi oradan.
1.Adam- Ne yani, sigara yasağı koyarak , alkol kullanımını azaltmaya çalışarak daha sağlıklı daha ayık bir millet mi yaratmaya çalışıyor bu adamlar ?
2.Adam-Artık neredeyse üstümüze giydiğimiz ceketimiz bile kanserojen madde taşırken,insanların bir anlık mutlu olmasını sağlayacak bir sigara mı çok geliyor ?
Caner-Ahh be nasıl da doğru dedin.Sigara bir yana sokakta biramı açarım burada içmesi yasak beyefendi lütfen bilmem şu kadar cezayı ödeyiniz. İnadına bende alkolü sokağa döküyorum , kafamız güzel olmuyor bare sokaklar sarhoş olsun da yürürken bulutların üstünde hissedelim kendimizi.
2.Adam – Çok doğru dedin be abi.
1.Adam-Yak bir sigara be abi. ( Bir sigara verirler )
Caner-Yakayım dimi.
Cem-Sakın oğlum bak bütün para ödülü gider.
1.ve 2. Kadın- Haklı.
1.Adam-Sigaradan daha güzel şey mi var bu dünya da para da neymiş.
Caner-Herhalde yani,bacağımı keserim sigara için.
1.Kadın – Zaten bu gidişle bir 10 sene sonra bacaksız be kolsuz kalacaksınız beyefendi.
Caner-Yine de içerim yine de içerim.Ağzıma bir şey olmasın önemli olan.
Cem-Ağzını da ben kıracağım zaten bir yumrukla.Oğlum paralar gidecek diyorum sana düşün Karayip tatili onca para vs Bir ömür yeter sana.
2. Kadın-Arkadaşınızı iyi dinleyin ve sigarayı bırakın.( Adamlar gözlerini kapatıp hayal ederek konuşurken Caner hayranlıkla izler ve adamların anlattıklarını oynar.)
1.Adam-Düşünsene bir boğaz manzarası,martılar vs yanında sevgilin
2.Adam-Yaslanmışsın vapurun demirine,yüzüne boğaz havası vururken dalga hışırtıları kulağını tırmalıyor.
1.Adam-Tam Sultanahmet’in oradan geçerken İstanbul sülietine karşı yakıyorsun bir sigara
2.Adam-Dumanı yüzüne vuruyor böyle bütün derdi tasayı unutuyorsun.İstemez misin tekrar vapurda sigara içmeyi abi ?(Caner bir sigara yakmıştır.diğerleri de şaşkın bir şekilde Caner’i izliyordur.)
Caner-Offf offf !
1. Kadın - Bizim artık burada bir işlevimiz kalmadığına göre artık gidebiliriz,yarışmadan elendiniz Caner bey.
Caner-Şu an zaferimi kutluyorum,yarışma umurumda değil.Hoş cakalın bakalım.(Kadınlar çıkar.)
Cem-Ah ulan Caner ne yaptın sen be oğlum ?
1.Adam-Bu vapur hikayesi her zaman işe yarıyor abi,direk bir sigara yakıyor kerizler.
Caner-Ne diyorsunuz lan siz ?
Cem-Ben demiştim abi bu işte bir şey var diye.Hiç ‘’ Herkese bir dal sigara derneği ‘’ mi olur anasını satim.
1.Adam-Hayır derneği cidden kurduk.İşimizin de bir profesyonelliği var.Yarışmada ki diğer bir bağımlıyla anlaşıp sizin gibi diğer bağımlıları eleyerek onun ödülü almasını sağlıcaz.
2.Adam-Sonra da bu ödülden pay alacağız.
Caner-En yakın dostlarım tarafından sırtımdan bıçaklandım he.
1.Adam-Biz sadece işimizi yapıyoruz.Ama yine de bir sigara ister misiniz ?
Caner-İstemiyorum ! İstemiyorum ulan ! Defolun ! Bıraktım sigarayı falan ! ( Adamlar çıkar.)
Caner- Elim ayağım titriyor ya sinirden.
Cem-Şimdi sana neyin iyi geleceğini biliyorum ben.
Caner- Var mı sende cidden ?
Cem- Al elma , dişlerini de iyi gelir.
Caner- Ulan öldürürüm seni ben ! ( Kavga etmeye başlarlar, ışıklar söner.) PERDE

10 Haziran 2009 Çarşamba

Dj Taşkıran.

DJ Cem Taşkıran'ın adıma yaptığı şarkıyı paylaşmak istedim.

Kalbimizde yaşayan 9 Şubat 2005 de ani kalp durması ile,
Merhum olan arkadaşım Caner Akman Adına
45 dakikalık
Dans Duruşu
Yükleme içinhttp://soundcloud.com/cemtaskiran/cem-taskiran-rumble/download

Hepimiz 2. bir şansı hakediyorduk, dinleyebildim.

Hoca olmak.

Dün fark ettim ki aslında ben fark etmedim, çok değerli hocamız uyardı, oğlum niye kısa kısa yazıyorsun, uzun yazsana şunları diye. Evet, post it notu gibi yazıyormuşum, sanki kapıcı için her sabah yazdığım 2 ekmek 1 süt ya da buzdolabının üzerinde ki “Caner dolapta karnıyarık var ye onu” gibiymiş yazılarım. Ama bilmiyorsunuz ki ben karnıyarık için henüz hazır değilim. Hayır, efendim yemek seçmem, yemeği seçemediğim için genelde de yemem, mutluyum ben pudingimle. Gün gelir bu perhiz saçmalıkları son bulur o zaman karnıyarığımı oturur uzun uzun yerim. Bak bunu da beğenmedim şimdi. Ben gidim yumurta kırım sabah oldu. Yemek tarifi gibi yazı oldu yalnız, kendimi Bolu’lu Ümit Usta gibi hissettirdi bu kadar yemekten bahsetmek. Gerçi yemek de yapamam ben, Uğur Dündar’la Arena programındaki kendi dükkânında sattığı ürünü yemeyen esnaf gibiyim, yesem zehirlenirim, 1 yılda 4 kere zehirlenen biri olarak ister istemez insan seçici oluyor, oradansa yiyim, buradansa yemiyim, kendimdense kaçayım, arkama bakmayayım. Güzel yemekler yapan insanlara ne kadar özeniyorum, onlar büyük sanatçılar, mesela valide günde 16 saat dizi seyredebilse de, büyük sanatçıdır gözümde yemekleri bambaşkadır, tamam, daha fazla ailevi sorunlara girmeden yazıyı bitirme amacındayım. Bu arada teşekkürler Hocam diyip, kontes’e de selam ettikten sonra pizza siparişi vermek üzere telefona doğru aç olmanın vermiş olduğu haklı gururla gidiyorum.

9 Haziran 2009 Salı

Burkuldum.

Ceza sahasına girerken kaybedilen top yüzünden kontra atağa maruz kalmıştık. Dakikalar 57’i gösterirken artık sonumuzu hazırladığımıza inanmak istemiyorduk. Düşünemiyorduk, mantığımızı kaybetmek üzereydik, evet belki gençtik ama istekliydik. Rakip takımın tabiri caizse “piç” oyuncusunu tutmak bana düşmüştü, bu adam kimseye pas vermeyen türden bir insandır ve genellikle sevilmez bu adamlar, sivilcelidir, tırtır ama tribünlerin desteğini de her zaman bu adam alır. Artık sadece iyi, kötü ve çirkin’deki gibi 3 kişiydik, kaleci, ben ve çirkin.Adeta Barcelona’ya karşı oynayan Getafe defansı gibiydim, Ümit Ozat gibiydim. Belki ümittim , belki Özat ama topu kazanmalıydım. Koşmaya başladım, Ussain Bolt gibi, Veli Efendi'de yarışan Afgan asıllı Crazy Boy tayı gibi. Aramızda son 2 metre kalmıştı evet, evet kaymalıydım topa. Topa kaymalıydım ve kaydım kayarken ayağımı ters basıp burkmuştum, üstelik üzerime basılıp geçildikten sonra golünü de atmıştı çirkin. Hayat filmlerin aksine tersine işlemişti, iyi kaybetmişti. O gün anladım ki Ümit Ozat şevşenko’dan çalım yediğinde canı çok acımıştı, belki ayağı kırılmamıştı peki ama gururu.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Hayatın Tadı Konserler.

Bir gün en sevdiğim kuzenim Gökhan’la metallica konserine gittik, şimdi diyeceksiniz eh bizene tırt konserinden, maksat konserlerin güzel yanları değil, konserler yüzünden çekilen acıdır. Gökhan’ın beynime tecavüz etmesiyle daha biletlerin çıktığı 2. günden biletleri aldık, bütün bu biletler asla bitmez acele etmeyelim, bekle bedavaya gireriz feryatlarım reddedildi, en tırto yerden biletlerimizi aldık. Konser gününe kadar yaşadıklarımı ben, Gökhan, Gsm Şirketi ve zavallı Gökhan’ın servis şöförü bilir. Konser günü geçmişini unutan ben gayet rengarenk giyinerekten konser alanına gitmeye başladım , konser alanında bu kadar çok ninjayı bi arada görmemiştim, tshitlerin hepsi aynıydı,bi ara bu girişimci süper zekayı tebrik ettim, herhalde o gun sattığı t-shirtlerle bi plaza yapmıştır. Alan tıklım tıklım , Gökhan’ın über heycanı yüzünden saat 10 da cıkmısız evden hava sıcak, ben bardan 2 saat önce gelmişim, en son 9’uncu cin’i içtiğimi ve kafesde Lombeliko del mondo diye bağırdığımı hatırlıyordurm. Konser alanında kana susamış bir vampir edasıyla Rocker kuzen Gökhan aldığı 10 birayla bugünün bana hastanede komada biteceğinin sinyallerini vererek yanıma yaklaştı, O kadar biranında üzerine yanlışlıkla ve bünyenin iflas etmiş olmasından dolayı, Gökhan’ın kız arkadaşına baya bi laf sokmuşum tam hatırlamıyorum, sanırım bu yüzden ayrıldılar, kusura bakma. Konser için stada giriş de başlı başına bir facia bi o kapı bi bu kapı derken görevliler bizi yanlışlıkla VİP’e aldı, hayır en tırto bilete VİP sevmesen bile gidilcek bir konserdir. En azından öyleymiş eskiden, konser alanına girmem le beraber baş ağrısı ve dönmesi, mide bulantısı baş gösterdi, nasıl kafa sikiyor o müzikler cıbbıdı cıbbıdı. Konser alanında bi an Gökhan’ı kaybedince anında kaçtım konserden, kusura bakma bunu yeni duydun ama hasta değildim kaçtım lan. Bugun ise bambaşka bir sorunla yüzyüze geldim, Ailenin en mantıklı insanı Valide, Ceza konserinde olduğu için açım, tamam hayatın bütün zevklerini tadalım falan da ne bilim Müzeyyan Senar’a git, Erkin Koray’a git. Eve gelmesi de sırf bana yük, bak anlatırken bile nasıl sinirlendim, gece 1 de Valide’yi konserden almaya gitmek, üstelik zıplayıp hoplamasından dolayı masör görevi de gördüm. Sabaha kadar oturup Validenin kalkması ve kahvaltı hazırlamasını bekledim umutla, ve gördüm ki kahvaltı yok. Bu yüzden bu yazıyı yazdım artık konserlerden bıktım, herhangi bi konsere giden tanıdığı tanıdıklıktan çıkartıcam.

31 Mayıs 2009 Pazar

24 Mayıs 2009 Pazar

Dönüş aşaması şeysi

Saatlerim , günlerim, haftalarım ve aylarım birbirine girmiş benden habersiz. Gece gündüz kavramını tamamen yitirdiğim şu günlerde birtürlü patlamayan afyonumun fünyeyle patlatılma girişimlerimde sonuçsuz kaldı. Belki sıkıntıdan belki tekrar diyebilmek istediğimden yazmalayım diyorum lakin parmaklarım öylesine yaşlanmış ki acıyorlar.. Tekrardan saçma sapan şeyler yazaraktan insanların zamanlarına taciz girişimlerini başlatmış olan Sertan’a da teşekkür etmem gerekir sanırım. Beni tekrardan yazmaya heveslendirdiği için. Evet yazıcam ama sanırım önce yeni bi klavye alıcam, içinde anlamlandıramadığım cisim ve organizmalarla dolu , bi kaç tuşuna basabilmek için en az SmackDown’da güreşçi olacak kadar kaslı olmanız gereken bir klavyeye karşı çaresizim. Klavyemede selam ettikten sonra ilk günden bu kadar çok kendimi yormama gönlüm izin vermiyor ve kahvaltıma geri dönüyorum blog insanı.